Bir Köyün Kentleşmesi
Sürecinde
Haydar Çavuş ve
Bandırma’daki Vakfı
Geçmiş
tarihlerde küçük bir yerleşim yeri olması nedeniyle ‘köy’ olarak anılan bazı
yerler zamanla gelişerek bugün önemli bir şehir veya kaza haline gelmişlerdir.
Bu köylerin büyüyerek gelişmesinin en belirgin sebebi; siyasi, idari, coğrafi,
ekonomik, asayiş vb faktörler sonucu meydana gelen nüfus hareketleridir. Ancak,
artan nüfus paralelinde barınma, iaşe, sağlık, eğitim, ulaşım gibi problemleri
ve ihtiyaçları da doğurur. Bu ihtiyaçların giderilmesini sağlayan tesisler, o
yerleşim yerinin fiziki olarak da gelişmesini ve büyümesini sağlar. Bu
tesislerin bazısı kişilerce yapılırken, ticari getirisi olmayan veya büyük
yatırım gerektiren ibadethane, imarethane, mektep-medrese, hamam vs gibi
bazıları da Osmanlıda hayır sahiplerince ‘vakıf’ olarak kurulur ve işletilirdi.
Diğer taraftan vakıf eserlerinin bir kısmı, o kentteki nüfus hareketlerinden
çok daha önce ve ileriye dönük olarak inşa edildiği ve şehrin düzenli bir
şekilde imar edilmesine katkıda bulunduğunun örnekleri de az değildir. Yerleşim
yeri halkının süregiden günlük maddi hayatının yanında bu vakıf eserleri ve
işletmeleri insanların manevi, sosyal, kültürel ve bilimsel hayatlarının da
devamını sağlayarak, artan nüfusla birlikte cazibe merkezi haline gelen şehirde
insanca ve de medeni bir hayat tarzının oluşmasına katkıda bulunmaktadır.
Bu
bildiride Bandırma’nın köyden kasabaya daha sonra da kazaya dönüşümünde Haydar
Çavuş vakfının rolü incelenecektir.
Vakfın Kurulmasından Önce Bandırma
‘Bandırma’
denince –kanaatimce- iki tane ‘Bandırma’dan bahsetmek gerekiyor: Biri köy (karye)
olan Bandırma, diğeri ise Bandırma İskelesi. Bugün Batı Anadolu’nun önemli bir
kazası olan Bandırma karyesi, yukarıda tarif ettiğimiz köy örneğine uyan bir
yerleşim yeridir. Haydar Çavuş’un vakıf kurduğu tarih olan 1591’e kadar
Bandırma idari taksimatta, Osmanlı tarafından bölgenin fethedilmesinden sonra
uzun yıllar İstanbul’un Galata kazasının Kapıdağı nahiyesine bağlı bugünkü yerinden
on-on beş dakika uzakta ve kuzey-doğuda[1] ve tepede- bir balıkçı köyüdür.[2] 1530
tarihinde padişah hassı olan Bandırma, Cemaat-i Ortakçıyan olarak 23 hane ve 21
mücerredden, Cemaat-i Zimmiyan olarak ise 22 hane ve 5 mücerredden yani
yaklaşık 300-400 nüfustan oluşmaktadır.[3] Ortakçıların dini mensubiyetleri
hakkında kesin bilgi yoksa da halkının bir kısmının gayr-i Müslim’dir. 1539
yılında idari olarak yine Galata kadılığına bağlı olan Bandırma Tapu Tahrir
Defterinde Hüdavendigar Vilayetinde görev yapan Sancakbeyinin hassı olarak
görülmektedir.[4]
Aynı
tarihlerde Güney Marmara’yı İstanbul’a deniz yoluyla bağlayan üç limandan biri
olan Bandırma iskelesi, önem itibariyle Edincik ve Erdek’ten sonra gelmekteydi.[5] Şenol
Çelik makalesinde 1579 tarihinde Bandırma iskelesinin 540.000 akçe iltizama
verildiğini belirtmektedir. Bandırma iskelesinde ise burada görevli olanlar
ikamet etmekte olabilirler.
Vakıf Kurucusu Haydar Çavuş Kimdir?
1591 (h.
999) tarihinde düzenlemiş olduğu iki adet vakfiyeden[6] anlaşıldığına göre; Bandırma’da inşa
ettirdiği bir cami, muallim hane ve çeşme için vakıf kurarak gelirleri bu
eserlere ve görevlilerine harcanmak üzere de, bir hamam, beş adet ev ve on beş
adet de dükkan yaptıran; ayrıca çalıştırılmak ve geliri vakfa harcanmak üzere
200.000 dirhem veren Haydar Çavuş, -ikinci vakfiyeden anlaşıldığına göre- yine
geliri vakfa harcanmak üzere Bandırma’da bir ev, iki adet bahçe, İstanbul’da
halen oturduğu ev ve yine 12.000 dirhem bağışlamıştır.
Haydar
Çavuş, İstanbul’da Divan-ı Hümayun’da çalışan ve burada alınan kararların
uygulanması veya yerine ulaştırılması ile vazifeli[7] Dergah-ı Ali çavuşlarından olup –her
ne kadar genelleme yapılması doğru olmasa da- babasının adının ‘Abdüddai’
olması sebebiyle kuvvetli bir ihtimalle devşirmedir. Diğer taraftan adının,
Yeniçeri ocağının resmi tarikatı olan Bektaşilikçe çok değer verilen Hz.
Ali’nin lakabı olan ‘Haydar’ olması ve kurduğu vakfın mütevelliliğine yine baba
adı ‘Abdullah’, yani muhtemelen devşirme olan birini (Mehmed bin Abdullah)
tayin etmesi bu ihtimali güçlendirmektedir. Haydar Çavuş’un, -dergah-ı ali
çavuşluğu görevinden önce- yeniçeri olduğunu destekleyen bilgileri yine
vakfiyesindeki yeniçerilere olan vefasını açıkça ortaya koyduğu bazı ifadelerden
öğreniyoruz: ‘…her sabah merhum Çorbacı[8] Hasan Bey ruhuna bir cüz Kuran
okuna’ ve ‘her sabah bir cüz okuyup sevabını yeniçeri iken ölen Kurubaş ruhuna
bağışlaya…’.
Bir
İstanbul sakini olan Haydar Çavuş’un hayır eserleri yapacak ve nakit parayla
birlikte araziler bağışlayacak kadar Bandırma sevgisi veya burayla olan
ilgisinin kaynağı –süresi bilinmemekle beraber- burada bir süre yaşamış
olmasıdır. Pars Tuğlacı –kaynak belirtmeden- onun II. Selim (1566-1574)
tarafından buraya sürgüne gönderildiğini belirtir.[9] Bir süre Bandırma’da yaşadığı
anlaşılan Haydar Çavuş vakfiyesini düzenlediği tarihte ise İstanbul’da Eyüp’te
Servi mahallesinde oturmaktadır.[10] Diğer taraftan Çavuş Bandırma’da
inşa ettirdiği camiin yanında ‘biri arsa içerisinde üç katlı ve diğeri de
dışarıda çardaklı, bir tarafı cadde, bir tarafı sahil-i derya, bir tarafı hamam
ve bir tarafı da cami ile mahdud ev’i vakfederken ölünceye kadar kendisinin
oturmasını şart koşmuştur. Belki de daha önce bir süre bulunduğu Bandırma’da
daha sonraları -her zaman değilse de- zaman zaman kalmaktaydı.
Kurduğu
vakfın nezaret[11] görevinin kendisinden sonra
çocuklarına ve onların çocuklarına verilmesini ve de Bandırma’da yaptırdığı
–bazen kendisinin de oturduğu anlaşılan- evde kendisinden sonra çocuklarının
oturmasını şart koşmasından Haydar Çavuş’un evli olduğu ve çocuklarının
bulunduğu anlaşılmaktadır. Eyüp Sultan mezarlığında medfundur.
Haydar
Çavuş inançlı ve oldukça dindar bir kişi olmalı. Çünkü Kuran’dan cüzler ve
sureler okunması üzerinde çok durmuş, ramazanda ve mübarek gecelerde kandil
yakılmasını şart koşmuştur. İstanbul’un muhafazakar bir semti olarak bilinen
Eyüp’te oturan Haydar Çavuş, ölünce de yine buraya defnedilmesinin yanında,
türbedarının da dindar olmasını şart koşan Haydar Çavuş kabri başında da Kuran
okunmasını istemiştir.
Dini
hizmetlerle beraber camiin hemen yanına küçük çocuklar için de muallim hane
yaptırıp eğitime de önem verdiğini gösteren Haydar Çavuş’un vakfında bir de
sosyal hizmet veren hamam bulunmaktadır.
Vakfın Kuruluşu ve Kentleşmedeki Rolü
Vakfın
kurulduğu tarihte Bandırma’nın bugünkü yerinde değil, ancak çok uzakta da
olmayan bir balıkçı köyü olduğu anlaşılıyor. Vakfa ait bahçe içerisinde
şadırvanlı bir cami, çeşme, yanında bir hamam, beş ev, on beş dükkan ve ayrıca
yine cami yanında biri arsa içerisinde diğeri ise arsa dışındaki iki evden
oluşan kompleks köye değil, denizin hemen kenarına ve çalışır vaziyetteki
limana yapılmıştır. Burası, limanda çalışanların veya burasıyla ilgili işi olan
az sayıda insanın oturduğu yerdir. Ayrıca Vakfa ait binaların arsasının oldukça
fazla yer kapladığı düşülürse bu kadar boş alanın köy içerisinde bulunabilmesi
de zaten zor görünüyor.
Haydar
Çavuş’un yaptırdığı eserlerle deniz kenarında yeni bir yerleşim kurduğu ve
özellikle dükkanlar nedeniyle de burada bir canlılık oluşturup köyün yukarıdan
düzlüğe inmesini sağladığı anlaşılıyor. Nitekim başka şehirlerde de benzer
örnekler bulunmaktadır. Mesela; Manisa’da şehir önceleri Spil dağının
eteklerinde ve bir kısmı kale içinde bir kısmı da kale dışında idi. Şehri ele
geçiren Saruhanoğullarının yaptırdığı Ulu Cami de hemen hemen yine aynı bölgeye
inşa edilmiştir. Fakat Osmanlı döneminde 16. Yy da kendisi İstanbul’da yaşamış
bir hanım sultan olan Yavuz Sultan Selim’in hanımı ve şehzade Kanuni’nin annesi
Hafsa Sultan meşhur vakıf külliyesini dağın hemen bitimine ve şehrin
bitişiğindeki ovaya inşa ettirmiştir. [12] Buradaki ibadethane ve diğer sosyal
tesisler, etraflarında yeni bir yapılaşmanın oluşmasını sağlamasıyla şehir
dağdan ovaya inmiştir.
Aynı
gelişmenin burada da gerçekleştiği görülüyor. Haydar Çavuş vakfının camisi
Müslüman halkı buraya çekerken, çocuklarına da eğitim imkanı sunmuştur. Hamam
da dönemin temizlik ve sağlık tesisi olarak önemli bir tesistir. Lojman olarak
kullanılan beş evin sakinlerinin aydın kişiler olması, buraya komşu olmayı
cazip hale getirmiş olmalı. Ve diğer önemli etken de onbeş dükkandır. Liman
olarak kullanılan bölgeyi ticari olarak da geliştirmiştir. Ayrıca Haydar
Çavuş’un kredi olarak verilmek üzere vakfettiği 200.000 dirhem de buradaki
ticaretin canlanmasını sağlayan finansal faktör olmuştur. Böylece bir balıkçı
köyü, deniz kenarında daha modern dini, sosyal, ticaret ve eğitim
aktivitelerinin bulunduğu, bunun yanında ekonomik ve coğrafi olarak daha da
gelişmeye müsait bir yerleşim yerine dönüşmüştür. Bu gelişmeyi sağlayan
faktörlerin en önemlisi İstanbullu Haydar Çavuş ve vakfıdır. Böylece bir vakıf
eseri dini ve sosyal etkinin yanında şehirleşme açısından da önemli rol
oynamıştır.
Vakıf Sonrasında Bandırma
Vakfın
kurulduğu tarihten 68 yıl sonra, 1659’da buraya gelen Evliya Çelebi
Bandırma’dan; “dört cami ile on üç mescidi olan, ancak büyük medreseleri
bulunmayan, binaların hepsi kiremitli ve süslü olan, pek çok hanı ve buralarda
da sanatkarları çalışan ve yine Rum denizinde 700.000 akçe iltizamlık büyük bir
ticaret iskelesi bulunan güzel bir şehir”[13] olarak bahsetmesi buranın kısa
sürede ne kadar geliştiğini göstermektedir.
Zamanla
büyüyüp geliştiği anlaşılan Bandırma; 18. Yy belgelerinde ‘kasaba’[14], 1846 yılı Salnamesinde ise artık
Hüdavendigar Vilayeti’nin Erdek Livası’na bağlı ‘Nevahi-i Bandırma’ adıyla bir
nahiye olarak zikredilmekte olup bir müdür tarafından idare edilmektedir.[15] Bu durum 1878 yılına kadar devam
etmiş ve bu tarihte ise Erdek’ten ayrılıp Karesi Sancağı’na bağlı ve kaymakam
tarafından yönetilen bir kaza yapılmış ve bundan sonra da bu statüsünü devam
ettirmiştir. 1890 yılında Müslüman ve gayr-i Müslim olarak genel nüfusu 32.827
olan Bandırma 1892’de 40.780, 1900’de 52.715 ve 1906 da ise 54.478 kişilik bir nüfusa
ulaşmıştır. Kazanın merkez nüfusu ise 19. Yy sonlarında yaklaşık 10.000’dir.
1910 yılında ise 1. Sınıf kaza yapılmıştır.[16] Bugün ise kara, hava, deniz ve
demir yolu ulaşımı olan vilayet olmaya aday büyük bir kazadır.
Sonuç
olarak; İstanbul görmüş ileri görüşlü bir hayırsever ve onun kurduğu vakıf,
hizmetleriyle hayır vesile olmanın yanında istikbal vadeden küçük bir yerleşim
yerinin önemli ve modern bir kent olmasında öncü rol oynamıştır. Vakıf
aracılığıyla yapılan yatırımlar, limanın ve civarındaki ticaretin canlandırması
ile bölgeye bir nüfus hareketinin oluşmasını sağlamıştır.
Yrd. Doç. Dr. Abdülmecit MUTAF
_____________________
[1] İsmail Hakkı (Uzunçarşılı), Karesi
Vilayeti Tarihçesi, (Yay. Haz. Abdülmecit Mutaf), Balıkesir, 2000, s. 57.
[2] Pars Tuğlacı kaynak belirtmeden buranın
bir balıkçı köyü olduğunu bildirmektedir. (Bakınız; Osmanlı Şehirleri,
İstanbul, 1985, s. 45.
[3] BOA, TD Nr. 166, s. 157.
[4] BOA TD. Nr. 198, s. 8.
[5] Şenol Çelik, “Evliya Çelebi’nin Bandırma,
Aydıncık (Edincik) ve Erdek İle İlgili Verdiği Bilgiler ve Bunların Değeri”,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt 15, sayı 28 (1
Aralık 2012), s. 68.
[6] 5787 No.lu Galata Şer’i ye Sicili, s.
123-125.
[7] DİB İslam Ansiklopedisi, cilt 9, s. 174 ve
192. M. Ali Ünal, Osmanlı Tarih Sözlüğü, İstanbul 2011, s. ?.
[8] Yeniçeri Ocağı’nın cemaat ortalarıyla Ağa
bölükleri subaylarına verilen isim. (Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügatı,
İstanbul, 1986, s. 76.
[9] Tuğlacı, a.g.e., s. 46.
[10] Vakfiyede Servi mahallesinin bağlı olduğu
kaza belirtilmemiş olsa da buranın Eyüp kazasında olduğu bilinmektedir. Ayrıca
Haydar Çavuş, ölünce de Eyüp’teki mezarlığa defnedilmesini vasiyet etmiş olması
da bunu desteklemektedir.
[11] Nezaret; Mütevellinin tasarruflarına
nezret etmek üzere vakıf veya hakim tarafından tayin edilen kimse. (Ali Himmet
Berki, Istılah ve Tabirler, Ankara, 1966, s. 44.)
[12] Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa
Kazası, Ankara, 1989, s. 95.
[13] Evliya Çelebi, Seyahatname, (Hazırlayanlar
Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, İbrahim Sezgin), İstanbul, 2001, Cilt V, s.
149.
[14] BOA, A. DVN. Dosya No: 1250, Vesika no: 95
)1140.8.29).
[15] Abdulmecit Mutaf, Salnamelere Göre Karesi
(1847-1922), Balıkesir 2003, s. 84.