28 Şubat 2016 Pazar

Adı Çıkmış Bir Tebaa, Görünmez Vatandaşlar Kuzeybatı Anadolu’da Türk Milli Hareketine Karşı Kuzey Kafkasyalı Direnişi 1919-23 (Bölüm 3) (*)


Adı Çıkmış Bir Tebaa, Görünmez Vatandaşlar Kuzeybatı Anadolu’da Türk Milli Hareketine Karşı Kuzey Kafkasyalı Direnişi 1919-23 (Bölüm 3)



Hayal Kırıklığının Nedenleri: Çerkezler ve Türk Kurtuluş Savaşının Başlangıcı

İTC uzun zamandır imparatorluğun mağlubiyet ve işgal ihtimali için hazırlanıyordu (20).  1918 Kasım’ında Mondros Ateşkesi’nden hemen sonra, Avrupa işgaline karşı savaş sonrası bir direniş oluştu. İTC ve onların şehirlerdeki takipçileri tarafından yönetilen bu mücadele önce Güney Marmara’da İzmit ve Adapazarı çevresinde ortaya çıktı (21). Esas olarak İngiliz işgaline yönelik olsa da, İTC’nin ilk saldırılarının ana hedefleri sürgünden dönen Ermeni ve Yunanlardı (22). Yunanistan’ın İzmir’i işgali direnişin rotasını ve örgütlenmesini değiştirdi. 1919 Kasım’ında, Yunan askeri birliklerinin Ege kıyılarına ilk kez ayak basmalarından altı ay sonra, Mustafa Kemal direniş üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırdı ve direnişe Kuva-yi Milliye adını verdi.

Güney Marmara’da birkaç Çerkes, Kuva-yi Milliyeciler’in Yunanlara karşı silahlanma çağrısına yanıt verdi. İzmir’in işgalinden haftalar sonra, o zamanlar düşük rütbeli ve pek tanınmayan bir Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi ve çete lideri olan Çerkes Ethem, kardeşi Reşit, Rauf Orbay ve Bekir Sami’nin (Günsev) çabalarıyla Kuva-yi Milliye Hareketi’ne katıldı. Kuvayi Milliyeciler, Rauf Orbay’ın kayın biraderi Aziz Bey’in ricası üzerine Manyaslı bir başka Çerkes çeteci olan Takığ Şevket’i de aralarına kattılar (24).

Her iki örnekte de Kuva-yi Milliye ve bu bölgesel nüfuzu olan Çerkesler arasındaki aracılar hem Çerkes’diler hem de İTC ile sağlam bağları vardı. Başka bir deyişle, bu insanların Kuva-yi Milliye’de görev almaları Teşkilat-ı Mahsusa’nın savaş zamanındaki görevlendirme politikalarının bir uzantısıydı.

1919’un Mayıs ve Kasım ayları arasında, Kuva-yi Milliye’nin gelişen yönetimi, Karacabey, Kirmasti, Bilecik, İzmit ve Biga gibi bölgelerde Ethem ve Takığ’a benzer özellikteki çete liderlerini silah altına almak için geniş çaplı bir girişim başlattılar. Ulaşabildiğimiz bilgilere göre, Kuva-yi Milliye’ye az miktarda katılım oldu (bu sırada Padişah ve Şeyh-ül İslam tarafından bir ayaklanma ilanı yapılmıştı). Teşkilat-ı Mahsusa’daki görevlerinden Biga’ya dönen Çerkesler arasında Kuva-yi Milliyeci harekete katılma karşıtı bir görüş birliği olduğu söyleniyordu (25). Osmanlı ordusu ve Kuva-yi Milliyeci birlikler tarafından besin maddesi ve muhtelif maddelere zorla el koyulması bu antipatiye katkıda bulunuyordu. Genel olarak halkın büyük çoğunluğu “savaştan bıkmaya” başlamıştı (26).

Güney Marmara’da isyana neden olan bütün faktörler arasında en ciddisi olan Kuva-yi Milliyeciler’in Kuzey Kafkasyalılar’ın da içinde bulunduğu bölgesel uyuşmazlıklara müdahalesi; birçoğunun Kuva-yi Milliye hareketine yüz çevirmesine neden oldu. 1919 kışında, Kara Hasan isimli bir Pomak çete lideri Biga’da yönetimi ele geçirerek kendini bilfiil bölge lideri ilan etti (27). Hasan’ın bölgesel otorite olarak hareket etmesi, bir Kuzey Kafkasyalı olan Çerkes Neş’et komutasındaki rakip bir milis kuvvetin planlarıyla doğrudan çakışıyordu.  Geçici bir çıkar ittifakında, hem bölgenin ileri gelenlerini hem de Kuva-yi Milliye destekçilerini arkasına alan Hasan, Neş’et’i ülkeden sürerek çetesinin büyük kısmını yok etti (28). Kuva-yi Milliyeciler de daha önce Talat Paşa’nın kayın biraderinin komutası altında olan bir Arnavut milisle yaşanan bir anlaşmazlık üzerine, Karamüsel ve Değirmendere muhitindeki bir grup Laz ve Gürcü çeteciye benzer bir düşmanca tavır takındı (29).

En büyük kriz 1919’un Temmuz ve Kasım ayları arasında, Karacabey ve Kirmastı’nın ileri gelenlerinden iki rakip grubun Karacabey kaymakam vekilliği makamına dair bir anlaşmazlık nedeniyle birbirlerine karşı harekete geçmeleriyle meydana geldi. İlkin (Osmanlı Makedonya’sından göçmüş olan) Arnavut ileri gelenlerinden bir grup, (göreve tayinle gelen bir Çerkes’in Arnavut milislerce şehirden kovulması sonrasında) makamı ele geçirdiler.
Bölgeden bir Arnavut’un kaymakam vekili olmasıyla, Çerkes ileri gelenleri Arnavutlar’a ait tarla ve iş yerlerine baskın yaptıkları geniş çaplı bir seferberlikle misilleme yaptılar. Batı işgaline karşı bölgedeki Müslümanlarla ittifak kurmaya daha çok önem veren Kuva-yi Milliyeciler, Arnavutlar’ın tarafını tutarak Çerkesler tarafından yağmalanmış malların geri verilmesini talep ettiler (30). Hatta Kuva-yi Milliyeci bir komutan, (muhtemelen üst komutadan gelen istekler doğrultusunda) Karacabey/Kirmasti bölgesindeki anlaşmazlığa karışan bir grup Çerkes’i tutuklama girişiminde bulundu. Karacabey’deki Çerkes çeteler, şüphelileri ele geçirmeden önce görevlileri öldürüp, Kuva-yi Milliye birliklerini bölgeden kovdular (31).

Tüm bu aşağılanmaya rağmen Kuva-yi Milliyeci bölge komutanı Bekir Sami (Günsev), Kirmasti bozgunundan sorumlu olan Çerkes çetelerinin halen Kuva-yi Milliye safına çekilebileceğine dair resmi yazışmalara devam etti. Fakat bu noktada durum daha da kötüleşirken, bölgedeki birçok Kuzey Kafkasyalı ileri gelen bu nedenlerden dolayı Kuva-yi Milliyecilerle uyuşmazlık halindeydi.

Gün be gün artan zorluklar ve başka bir savaşa dair korku dolu bekleyişlere ek olarak,  Çerkes çeteciler ve bölgedeki ileri gelenler, Kuva-yi Milliyecilerin bölgedeki rakiplerine yönelik desteğini; Jön Türklerden evrimleşmiş Kuva-yi Milliyecilerin, Ermeni ve Yunanlara yaptıkları gibi kendilerini de yok edeceklerine dair bir işaret olarak gördüler.

Bu temelsiz bir endişe değildi. 1917’nin başlarında bir İTC görevlisi, bölgedeki soygunculuğun önüne geçmek ve bölgeyi diğer muhacir ve mülteciler için boşa çıkarmak için,  Karesi ve Hüdevendigar bölgelerindeki bütün Çerkes ve Gürcüler’i sürgün etme fikrini ortaya attı (bizzat Talat Paşa bu planı feshetti) (32). Savaşın sonunda, bütün Kuzey Kafkasyalılar’ın “Ermeniler gibi” sürgün edileceği söylentileri ayyuka çıkmaya başladı (33).  

Hatta Karacabey ve Kirmastı civarındaki Kuzey Kafkasyalılar ve Kuva-yi Milliye Kuvvetleri arasındaki bu şiddetli uyuşmazlık, iki Çerkes ileri geleninin “Türklerin” (Yani İTC/Kuva-yi Milliyecilerin) Çerkesler’i, sahip oldukları “ittihat” ve “ittifak”ları nedeniyle yok etme niyetinde olup olmadıkları teyid etmek amacıyla Bekir Sami (Günsev) ile görüşmesine neden oldu (34).


Sürgün korkusu taşıyan Çerkesler, bu tarz bir politikanın nedenlerini ve gerektirdiklerini anlamışlardı. Sıkı bir şekilde birbirlerine bağlı olan Güney Marmara Çerkes diasporası, birçok yönden Kuzey Kafkasya’dan getirdikleri geleneklerle seçkin bir sınıf tarafından yönetiliyorlardı. Bu “ittihad” ve “ittifak” nedeniyle, Çerkes köylerinin ve bölgelerinin, Jön Türklerin merkezileştime çabalarına direniş gösterme olasılıkları vardı. Prensipte imparatorluğun sadık Sünni Müslüman nüfusuna dahil olmalarına rağmen, Çerkesler yerel özerklik ve taşra etkisi konusunda Ermeni ve Yunanlarla aynı tavrı sergiliyorlardı. Patlak veren bir savaşın yanında, (isyana sebep olabilecek) bu tarz bir özerkliğe müsamaha gösterilemezdi. İTC’nin Ermeni ve Yunanlara karşı gerçekleştirdiği kıyım savaşında piyade ve mülazım olarak yer almış olan bu önde gelenler, aynen diğerleri gibi, sürgünün ölüm anlamına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

(*) Devam edecek