28 Mayıs 2015 Perşembe

“Dünyaya’ya Tekrar Gelsem” ve “Bir Yahudinin Anıları” (Mustafa Özcan, 29 Mayıs 2015)


“Dünyaya’ya Tekrar Gelsem” ve “Bir Yahudinin Anıları”


Bandırma ile ilişkili olabilecek kitap ve yazarları tanıtmayı amaçladığım yazılarımdan ikincisinde, birincisinde olduğu gibi gene iki kitabı bi rarada tanıtmak istiyorum.

Bunlardan ilki “Dünyaya Tekrar Gelsem” adlı yapıttır. Gül Ayşe Aydemir Yaldız tarafından kaleme alınmış olan öykülerin Pia Yayınları tarafından 2014 yılında ilk baskısı yapılan yapıt 17 kısa öyküyü bir araya getirmiş bir hikâye kitabıdır.

Kitaba adını veren birinci öyküde halen de gündemdeki bir sorun olan kız çocuklarının tahsilinin engellenmesi konusu işlenir. Yazar öyküde, yetişkinliğe geçiş halinde olduğu sıralarda annesinin, Gönen (İsparta) Köy Enstitüsü’nde okumaya yönelik olan derin arzu ve beklentisinin yakın akrabadan birinin etkisiyle baba tarafından verilen karar sonucu nasıl söndüğünü olay kahramanının konuşması üzerinden aktarır.  

Yazar Yaldız diğer öykülerinde, günümüz günlük yaşamının gaileleri içinde kendisinin doğrudan yaşadığı, dolaylı olarak tanık olduğu ve dinlediği olayları sosyo-psişik bir arka plan eşliğinde okuyucuya yalın bir dille aktarmaktadır. Kitap bu yönü ile yaşamın güncel boyutuna ilgi duyanlar için çok ilginç bir okuma fırsatı sunmaktadır.

Kitabı, günümüz insan ilişkilerinin karmaşık ve incelikli dünyasında kendi yerini arayıp bulmak isteyenlere hararetle tavsiye ediyorum.

Diğer tarihi anı kitabı özelliği sunan kitap ise 19. Yüzyıl ilk çeyreğinin ortasındaki sosyal dünyayı Bandırma odaklı bir tarih kesitinden görmek isteyenlere olağan üstü yarar sağlayacak nitelikte bir yapıttır.

“Bir Yahudi’nin Anıları” adındaki yapıt, Albert Kant’ın Bandırma’da geçen yaşam öyküsünün kendisi tarafından kaleme alınmış metnin Kastaş Yayınevi’nce 2003’te yayımlanması ile ortaya çıkmıştır.

Anlatılanlardan ve araştırmalardan yazarın ailesinin, bugünkü Ukrayna’nın Bucak bölgesinde bir zamanlar yaşamakta olan Kırımlılar soyundan gelen Musevi Karaylardan (Karaimler) olduğu ve 1900’ün hemen başında Bandırma’ya gelip Tekfur (Merinos) Çiftliğini satın alan ve oraya yerleşmiş olan gruptan olduğu anlaşılmaktadır.

Yapıtta savaşa hazırlık olarak seferberlik, Alman yardımı Hanomak traktörlü savaşa hazırlık kapsamında ordu lojistiği için müstahsillik, açlık sonucunda fahişeliğin ortaya çıkışı, Liman von Sanders’in Bandırma'ya gelişi, başını alıp yükselen eşkiyalık ve İspanyol gribi salgını gibi konular kitapta tarafsız bir bakışla işlenmektedir. Aktarılanlar, dünya tarihinde “Mahşerin Dört Atlısı” diye bilinen deyişteki açlık, savaş, salgın ve kaos’un 19. Yüzyıl ilk çeyreği sonuna doğru hep birlikte Bandırma’da boy göstermesinden dolayı tüm insanlığın nasıl “fraktal” (öz benzer) karakterli ortak bir niteliğe sahip olduğunun kanıtı olmaktadır.

Bu yönü ile kitap, evrensel kültür talebi olan her Bandırmalı tarafından okunması gereken bir metin olarak değerlendirilmelidir.


 Mustafa Özcan (29 Mayıs 2015)


17 Mayıs 2015 Pazar

Bandırma’da Festival ve Şenlik (Mustafa Özcan, 18 Mayıs 2015)


Bandırma’da Festival ve Şenlik

Başlığa bakarak yazının Bandırma’da 17 Mayıs 2015’te başlayıp 31 Mayıs’ta sona erecek olan Kuş Cenneti Kültür ve Turizm Festivali ile Sahil Şenliği’nden söz etmek ile ilgili olduğunu sanmakta haklısınız. Ancak içeriği biraz aldatıcı olabilir. Yazıdaki esas amacım bunun biraz ötesinde olarak festival ve şenlik kavramlarına özet şekilde de olsa değindikten sonra Şenlik ve Festival’in bu yönüne ve programına dair kısa bir genel değerlendirmede bulunmaktır.

Festival sözcüğü hakkında Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü “dönemi, yapıldığı çevre, katılanların sayısı veya niteliği programla belirtilen ve özel önemi olan sanat gösterisi; belli bir sanat dalında oyun ve filmlerin sunulması ve gösterilmesi sonunda ödül veya derece verilmesi biçiminde düzenlenen ulusal veya uluslar arası gösteri dizisi, şenlik; bir bölgenin en ünlü ürünü için yapılan gösteri, şenlik; düzensiz toplantı, curcuna” şeklinde bir açıklama vermektedir. Yani, Türkçe Sözlük festival ve şenlik için eş anlamlı bir anlatım kullanmaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere Sözlük festivali, şenlik sözcüğünün yabancı gösterge kökenli olanı olarak kabul etmiştir.

Öte yandan, sözcük halkbilimsel bir kavramın göstergesi olarak dış kaynaklarda biraz daha soyut bir düzey ile tanımlanmaktadır: Örneğin, Smith, festivali, gerçekte ortak duyguların ve bağlılığın en somut ifadesi ve sembolik etkileşim üzerine temellenen duygusal tecrübelerin paylaşılmasının düzeni olarak ifade etmektedir (*). Aşağıda internet kaynağını verdiğim yazının sahibi Kültür ve Turizm Bakanlığı Folklor Uzmanı Aysun İmirgi’nin belirttiği gibi Batı literatüründe festival kavramı bir üst düzeye konularak iki kavram birbirinden hiyerarşik olarak farklılaştırılmaktadır. Böylece festival bayram, şenlik, eğlence gibi folklorik etkinlikler için bir üst (meta) kavram olmaktadır. Bu doğrultuda değerlendirildiğinde Bandırma Belediyesi yapılan etkinliği Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivali ve Sahil Şenliği şeklinde adlandırmakla belirtilen halkbilimsel terminolojiyi bir bakıma doğrulamış olmaktadır. Yani, Şenlik Festival’in bir alt kategorisi olarak sınıflandırılmıştır.

Ayrıca, doğru adlandırmanın yanı sıra Festival ve Şenliğin Program yönü ile küçüklerin ve büyüklerin, erkeklerin ve kadınların, aydınların ve geniş kesimlerin ilgisini çeken içerikte olması da olumlu bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Ancak, yöre kuşları ile ilgili gelişmelerin akademik düzeyde olması gerekmeyen bir panel konusu olarak dahi programa konulmamış olması bir eksiklik olarak değerlendirilebilir.

Program içeriği ile planlama ve organizasyonun uygulamasının Bandırmalıları, hatta yakın kentlerden gelecek olanları ne den de memnun edeceği ise Mayıs Ayının ikinci yarısında uygulamanın yürütülmesi ile belli olacağı hususunu belirttikten sonra geriye vurgulanacak olarak herkesin iyi eğlenmesi dileği kalıyor,

Mustafa Özcan (18 Mayıs 2015)   
________________________




16 Mayıs 2015 Cumartesi

Ege Bölgesine Denizden Ulaşımda İstanbul İçin Ana Köprü Olan Bandırma Şimdi de Dördüncü Sınaî “Hinterland” mı Oluyor? (Mustafa Özcan, 16 Mayıs 2015)


Ege Bölgesine Denizden Ulaşımda İstanbul İçin Ana Köprü Olan Bandırma Şimdi de Dördüncü Sınaî “Hinterland” mı Oluyor?

Üç bin yıldan beri bir yerleşim yeri olma özelliği ile Bandırma'yı, Gemlik ve Karabiga ile birlikte Güney Marmara’da tarihsel olarak önem taşıyan üç ticaret limanından biri olarak görmek yerinde olacaktır. Hatta konuya son yüzyıldaki ulaşım çeşitliliği yönü ile bakıldığında Bandırma bunların içinde en önemlisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Öte yandan, tarihsel öneminin yanı sıra güncel öneminin de bugün sürmekte olduğunu belirtmeye bile gerek yoktur. Bandırma Limanı İstanbul için Güney Marmara ve Ege Bölgesi'ne olan ticari bağlantıda büyük önem taşıyan yerdir. Bu kapsamda Bandırma, İstanbul’dan gelip Güney Marmara ve Ege’ye yönelmiş olan yük ve yolcu şeklindeki ulaşım gereksinimini bağlantısındaki kara ve demir yolu ile büyük ölçüde karşılayan bir liman olarak İstanbul için hak ettiği ana köprü olma özelliğini şimdilerde de sürdürmektedir.

Ayrıca Bandırma, Marmara Denizi'nin güney kıyısındaki bu özgün konumunun yanı sıra liman özellikleri bakımından da bölgenin en uzun rıhtımına ve teknik olarak da Türkiye'nin en büyük dökme yük depolama ve elleçleme kapasitesi ile Bölge’de öne çıkmaktadır. Bu minvalde Bandırma Limanı, İstanbul ve Gemlik'ten sonra Marmara Denizindeki üçüncü, ülkenin ise beşinci en büyük limanıdır.

Öte yandan Bandırma Güney Marmara’nın Bursa’dan sonra en önemli sanayi kentidir. Sanayi tesisi sayısında özellikle Bandırma Limanının gelişmesine paralel olarak önemli düzeyde artış sağlanmış olmasının yanı sıra ürünlerde de çeşitlilik kaydedilmiştir. Bandırma’da gelişmiş önemli ekonomik sektörler olarak kimya, tarım, gıda, su ürünleri, yem sanayi, makine imalat sanayii ile mermercilik sayılabilir. Diğer taraftan çok önemli bir maden olup Dünya istihracının üçte ikisi, üç Kuzey Batı Anadolu ili olan Balıkesir, Bursa ve Kütahya’da gerçekleştirilen bor minerallerinin önemli bir bölümünün işlenmesinin Bandırma’da yapılmakta olduğunu da vurgulamadan geçmemek gerekir.

Bilindiği gibi Türkiye imalat sanayiii üretiminin yarıdan fazlası Marmara Bölgesinde, özellikle de İstanbul’dadır. Yurt kalkınmasının omurgası olan bu sektör tarihsel olarak halen gelişme döneminde olup daha olgunlaşma aşamasına geçebilmiş değildir.

Öte yandan bilindiği gibi, 19. Yüzyıl ortasında İstanbul’un iki kıtadaki uç noktaları olan Bakırköy ve Hareke’de Osmanlı Sarayı ve Ordusu gereksinimlerini karşılamaya yönelik bir hamle olarak başlatılan sanayileşme girişimi kısa sürede akamete uğrayarak sönüp gitmiştir.  Aradan dört kuşak geçtikten sonra Cumhuriyet döneminde iktisadi devlet teşekkülleri şekli ile yeniden düşünülen sanayileşme girişimi nihayetinde Anadolu’ya yayılarak başarıya ulaşıp şimdikinin nüvesini oluşturmuştur. 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısındaysa devam eden iktisadi devletçiliğe paralel olarak gelişen özel sektörle birlikte geçen 30 yılın sonunda KİT’lerin iki-üç katına ulaşmıştır. Ancak bu gelişme ‘80’lerden sonra bir kuşak sürecek olan kamu iktisadi girişimlerinin tümüyle tasfiyesi ile son bulmuştur.

Buna karşın tüm bu sanayileşme sürecinde ilk sanayi odağı olan İstanbul yakın coğrafyası birincil ve ikincil kuşaklarla çevrelenerek gelişmeyi sürdürmüştür. İlk kuşak Kocaeli olurken ikinci kuşak bölgeler olarak Tekirdağ ve Bursa ön plana çıkmıştır. Böylece kalkınma kutupları bazında bakıldığında “İstanbul Sanayi Kutbu”nun Kocaeli, Bursa ve Tekirdağ olmak üzere üç önemli sinai hinterlandının olduğu görülür.

Kalkınma coğrafyası yönü ile konu ele alındığında bölgeye İstanbul’un dördüncü bir hinterlandı olarak Bandırma’nın eklenmesi ile Almanya’nın Ruhr Havzası’na veya Kaliforniya’nın Silikon Vadisi’ne eşdeğer bir kalkınma konglomerasının ortaya çıkacağını söylemek yanlış olmaz.


Hangisine daha çok benzeyeceğimiz ise Bandırma’da önümüzdeki çeyrek yüzyılda kurulacak işletmelerin türüne bağlı olacaktır. 

Mustafa Özcan (16 Mayıs 2015)


1 Mayıs 2015 Cuma

Bandırma ve Güney Marmara Tarih ve Arkeolojine Dair İki Kitap (Mustafa Özcan, 1 Mayıs 2015)


Bandırma ve Güney Marmara Tarih ve Arkeolojine Dair İki Kitap

Sözünü etmek istediğim iki kitaptan ilki, Güney Marmara tarihi arkeolojik kayıtlara başvurularak ele alındığında konuya onlarla başlamadan geçmenin olanaksız olduğu Misyalılara izafen Misya adını taşıyor. Kitap, kökeni konusu bir hayli tartışmalı olan bu tarihsel buduna, Güney Marmara’nın Bandırma ve yakın çevre coğrafyasının Antikitesinin anlatımında hak ettiği yeri vererek başlayıp bölgenin tarihini, Kurtuluş Savaşı’nı da içine alacak şekilde ele almaktadır. Tarihçi olmadığı halde yazar Engin Arıcan’ın, işlenen konulara alıntı ve aktarımlar dışında özgün yorumlar da eklemiş olması Misya’nın Güney Marmara alt bölgesi hakkında bazı fikirlerin gelişmesine katkı yapmaktadır.

Kitaptan da edinilecek bir izlenim olarak, bölgenin tarihte önceki dönemlerdekilerde olduğu gibi yakın çağlardaki insan topluluklarının da olağanüstü düzeyde ilgisini çekmiş olmasının nedeni olarak, çok verimli biyosfere ve insan faaliyetleri için son derece uygun bir ekoloj ve jeomorfolojiye sahip oluşu gösterilebilir.  Bu nedenle, yarımadası, adaları, gölleri, akarsuları, dağları, ovaları ve kıyıları kompozisyonunun cazibesi ile Güney Marmara olasıdır ki budun hareketlerini çekme yönünden dünyanın ilginç yerlerinden biridir. Nitekim Antikite Dünya Savaşı’nın Misya’yı hinterland olarak kullanan Truva‘da yapılmış olması herhalde bir tesadüf olmasa gerekir.

Kitabın, bölgenin tarihini özellikle ayrıntılarıyla anlatıyor olması onu okunmaya değer kılmaktadır. Yapıt Bandırma İlkhaber Yayıncılık tarafından 2004 yılında yayımlanmıştır.
Şimdi Güney Marmara’yı, tarihsel Misya’nın bu kuzey bölgesini gene tarih, coğrafya ve arkeoloji kapsamında, ama bu kez romantik bir üslup ve öyküsel bir dil kullanarak anlatmakta olan diğer kitaptan söz edeyim. ‘Sordular, Bilemedim. Utandım da…’ adı ile 2013’te yayımlanmış olan kitap Süha Oral tarafından başta Kyzikos ve Daskyleion arkeoljik siteleri olmak üzere ilgiyi bölge arkeolojisine çektirebilmek adına kaleme alınmıştır. Daha ilk satırlardan itibaren hassas ve incelikli bir çalışmanın ürünü olduğunu belli eden yapıt terminolojilerin yerinde ve doğru kullanılması yönü ile takdire değerdir.


Güney Marmara bölge arkeolojisine merakı olup okumak isteyenlerin Süha Oral’ın Sordular, Bilemedim. Utandım da… adlı yapıtını Bandırma Belediyesi kanalından bedelsiz olarak temin edebileceklerini yeri gelmişken belirteyim.

Mustafa Özcan (1 Mayıs 2015)